Kıbrıs’ta Çözüm Toprak Vermek Değildir

Son aylarda Türkiye’nin gündeminde, kendi sınırlarımızdaki terör saldırılarına ve bununla bağlantılı olarak sınır komşularımızdaki terör örgütleri ile mücadele konuları yoğun bir şekilde yer almaktadır. Ancak bu süreç ile eş zamanlı olarak gerçekleşen, Türkiye’nin millî davası olarak tarihimize düşülmüş Kıbrıs Türklüğü davasında önemli gelişmeler olmaktadır. “Barış” ve “çözüm” gibi sloganlarla içi doldurulmayan olgularla Türklüğe kast edilmektedir.

11 Şubat 2014 tarihinde Kıbrıs’ta Türk ve Rum liderlerin başlattığı müzakere sürecinde kritik bir döneme girilmiştir. Adadaki Rum yönetiminin haksız ve eşitlikten uzak talepleri sebebiyle kesintiye uğramış olan bu görüşmeler Mustafa Akıncı’nın KKTC Cumhurbaşkanı olmasının ardından 2015 yılının Mart ayında tekrar başlamış, 20-21 Kasım 2016 tarihinde İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında yürütülen müzakerelerden Rum yönetiminin beklenen adımları atmaması sebebiyle durmuştu. Ancak, geçtiğimiz ay Birleşmiş Milletler Barış Gücü tarafından yapılan açıklama ya göre 9 Ocak 2017’de Cenevre’de yeni bir görüşme düzenlenecek. Pazartesi günü başlayacak bu görüşmede taraflar, 11 Ocak 2017’de kendi haritalarını sunacaklar. 12 Ocak’ta da garantör ülkelerin de katılacakları uluslararası konferans toplanacak.

Bu konuda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Yunanistan ortak eylem planı hazırlamaktadır. Görüşmelerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adadan tasfiyesi ve Türkiye’nin garantörlüğü ortadan kaldırılmak istenmektedir.

Kıbrıs’ta sözde barış ve çözüm için verilecek her taviz, kısa vadede adanın tümden kaybının önünü açacaktır. Atilla hattından verilecek bir karışlık toprak tavizi, şehitlerimizin kemiklerini sızlatacaktır. Bu noktada kamuoyuna sunulan ve Türk tarafının sunacağı harita olarak ifade edilen haritalarda Türk topraklarının büyük bir kayba uğrayacağı görülmektedir. Bu kaygı verici bir durumdur.

Kıbrıs’ı savunmak Dr. Fazıl Küçük’e, Rauf Raif Denktaş’a Alparslan Türkeş’e ve şehitlerimize karşı borcumuzdur!

Öte yandan Kıbrıs Türklüğünü savunmak ve hakkını müdafaa etmek yalnızca Türk dünyası duyarlılığı olarak açıklanamaz. Kıbrıs, jeopolitik itibari ile Türkiye açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Olası bir tavizde Türkiye açısından güvenlik sorunları baş gösterecektir. Ve Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyeti’nin millî davasıdır. Cumhuriyet tarihimiz içerisinde Kore’den sonra yapılmış ilk sınır dışı operasyondur.

Kıbrıs konusunda “evet” tavrı sadece Türk millî duruşuna gösterilmeli; aksi her türlüğü tavize ise “hayır” kararlılığı net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu, Türk milleti ve devleti adına namus, şeref meselesidir.

Bu bağlamda Kıbrıs müzakerelerini yönlendirecek başta Cumhurbaşkanları, hükümetimiz ve bütün diplomatlarımıza çağrımız Kıbrıs Türk vatanından bir karış dahi toprak verilmemesi, Kıbrıs Türkünün tanınırlığının sağlanması ve milli olmayan hiçbir çözümün kabul edilmemesi yönündedir.

Tarih bu süreçte yapılacak her bir yanlışı ağır bir şekilde yazacak, Türk milleti bunun bedelini kötü bir şekilde ödeyecektir.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp